Murisin hayatta iken bazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla mirasçılardan birine ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak taşınmaz devri yapması nedenine dayanmaktadır. Konuya ilişkin temel ilkeler 2. Bölümde açıklanmıştır.
Muvazaa Hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde Tanımlanmıştır. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, ilgili hükümler aşağıda belirtilmiştir;
Miras Sözleşmesine ilişkin hükümler Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. Söz konusu hükümlere göre “ölünceye kadar bakma sözleşmesi” miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça yani resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmedikçe geçerli olmaz.
Muris muvazaası davasına ilişkin temel kriterler kanunla değil 01.04.1974 Tarihli 1974/1 Esas 1974/2 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile belirlenmiştir.
Bakım alacaklısı, bu sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur.Bakım borçlusu almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önceden sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. Bakım borçlusunun bakıp gözetme yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp ikametgâh temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflarına kişisel hak sağladığı için tapu iptali ve tescil davasını bakım borçlusu ya da onun külli halefleri bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.
Resmî şekilde düzenlenmeyen ölünceye kadar bakım sözleşmelerine değer verilerek tapu iptali ve tescil hükmü kurulması mümkün değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2008 tarihli ve 2008/14-70 2008/104 sayılı kararı) Bununla birlikte devletçe tanınmış bir kurumun yetkilisi tarafından yazılı olarak yapılması kanunda yeterli görülmüştür.
Bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, devredilen taşınmaz üzerinde yasal ipotek hakkına sahiptir.
Bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. Muvazaa, irade ile beyan arasındaki kasten oluşturulan uyumsuzluktur. Başka bir anlatımla muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş oluşturmak hususunda anlaşmalarıdır.Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların sözleşmedeki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse sözleşmenin ivazlı olduğundan söz edilemez. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Sözleşmede bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılırsa Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Belirtmek gerekir ki 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
Kanunda sözleşmenin sona ermesi ihtar verilerek fesih ve ihtar verilmesine gerek olmadan fesih olmak üzere ikiye ayrılır.
Yargıtay’a göre ölünceye kadar bakım akitlerinde bakılmadığını ileri sürme hakkı bakım alacaklısına aittir. Mirasçılar tarafından bakım alacaklısına bakılmadığını ileri sürülürse bunun dinlenmesine yasal olanak yoktur. Kaldı ki, bakım alacaklısı sağlığında dava açmadığına göre bakıldığının kabulü zorunludur.
Yorum Yazın