Miras bırakanın hayatta iken mirasçılardan bazılarından mal kaçırmak amacıyla bir mirasçıya satış yoluyla gayrimenkul devri yaparak asıl iradesini gizlemesine muris muvazaası denilmektedir.
Muvazaa hukukumuzda 6098 sayılı TBK’nun 19. Maddesinde tanımlanmıştır.“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır..”
Muris muvazaası davasına ilişkin temel kriterler kanunla değil 01.04.1974 Tarihli 1974/1 Esas 1974/2 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı (İBK) ile belirlenmiştir. “…Sonuç : Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte (bağışlamak istediği tapu sicillinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini Satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olsun miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanununun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına, Yargıtay İçtihatları Birleştirme (Büyük Genel Kurulunun 1/4/1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi.”
Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Muris muvazaası; mirasbırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesine dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğu ileri sürülerek dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu'' olarak tanımlanmaktadır.
Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir.
Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
Mahkemece muris tarafından yapılan temlikin muvazaa amaçlı olup, olmadığının yani murisin asıl irade ve amacının kesin olarak belirlenmesi gerekir.
Muris muvazaasına dayalı taşınmaz temliklerine yönelik davalar zamanaşımına tabi değildir. Muris muvazaası terekeye yönelik haksız fiil niteliğinde olması nedeniyle herhangi bir hak düşürücü süreye tabi olmadan açılabilmektedir. Ancak Yargıtay’ın kadastro tespiti öncesinde yapılan muvazaalı işlemler için Kadastro Kanunu’nun 12/3. Maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin bulunduğuna yönelik yorumunu özellikle belirtmek isteriz.
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar muvazaa nedeni ile tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Dava hakkının uzun bir aradan sonra kullanılması hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilemeyeceği gibi zamanaşımı savunması da dinlenemez.
Davanın temel hukuki dayanağını oluşturan 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre sadece tapu kaydı bulunan taşınmazların temliki bakımından muris muvazaası nedenine bağlı tapu iptali davası açılabilir. Bir diğer ifadeyle tapulu taşınmazlar dışındaki malların temliki İBK kapsamı dışındadır.
Muvazaa davasına konu taşınmazın temlik tarihindeki değeri değil dava tarihindeki değeri esas alınmalıdır.
Mirasbırakan tarafından erkek çocukların üstün tutularak kız çocuklarına miras verilmemesi muvazaaya karine teşkil eder.
Muvazaa davasına konu taşınmazın devir tarihindeki gerçek değeri ile tapuda gösterilen değer arasındaki fark tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Mirasbırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir bir neden ve muvazaanın varlığı konusunda somut bir olgu ortaya konulmalıdır.
Murisle mirasçıları arasında mal kaçırmasını gerektirir bir durumun bulunması gereklidir.
Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.
Murisin bağış yoluyla yaptığı tasarruflar muvazaalı işlem olmadığından 1974 tarihli İBK’nin uygulanması söz konusu değildir.
Yorum Yazın